3 Temmuz 2013 Çarşamba

Nevzat Süer (1926-1987)



1926 yılında İstanbul'da doğmuştur. 18 yaşında satranç ile tanışmış, kısa süre içerisinde güçlü bir oyuncu haline gelmiştir. Türkiye'de modern satrancın gelişmesinde önemli katkıları olan Nevzat Süer 1975 yılında İtalya'da yapılan Akdeniz zonalinde İlhan Onat'la birlikte aynı anda ilk Uluslararası Usta ünvanı alan Türk satranççıları olmuşlardır. Süer'in tek yeteneği satranç değildi o aynı zamanda virtüözlük derecesinde piyano ve kemanda çalmaktaydı. Hatta 1960'lı yılların en önemli Türk piyanistleri arasında gösterilmekteydi. O yıllarda birkaç defa İtalyan yolcu gemisinde, piyanist olarak yurt dışına da gitti. Film izlemeyi ve kitap okumayı çok severdi, özellikle Rus edebiyatına düşkünlüğü ile bilinirdi. 3 defa Türkiye Satranç Şampiyonu olan Süer, Cumhuriyet Gazetesi'nde yaklaşık 17 sene satranç köşesi de yazmıştır. Ayrıca kendi imkanları ile aylık basılan "Süer Satranç Dergisi" uzun yıllar satranç severler tarafından beğeni ile takip edilmiştir.
Nevzat Süer piyano çalarken.

1962 Varna, Bulgaristan
1964 Telaviv, İsrail
1966 Havana, Küba
1968 Lugano, İsviçre
1972 Üsküp, Makedonya
1974 Niş, Yugoslavya
1980 La Valetta, Malta
1982 Luzern, İsviçre


Toplam 8 olimpiyatta Türkiye'yi temsil ederek kırılması güç bir rekorun sahibi olmuştur. 1966 Havana Olimpiyatları'na gidebilmek için devlet desteği alamayan Türk Milli takımı Nevzat Süer'in azmi sayesinde bu olimpiyatta yer alabilmiştir. Süer, Küba Büyükelçiliği ile temas kurarak Türkiye'nin katılma arzusunu dile getirmiş, mesafenin uzak olmasından dolayı problem yaşadıklarını ancak yardım ederlerse Türkiye'nin bu olimpiyata katılabileceğini belirtmiştir. Bunun üzerine Küba Büyükelçiliği'de eğer Türk Milli Takımı Prag'a gelirse Küba Hava yolları ile oradan aldırabileceklerini söylerler ve problem böylece çözülür. Yani Türkiye 1966 Havana Olimpiyatları'na Nevzat Süer'in inadı sayesinde katılır. Havana'ya ulaşan Türk Milli Takımı orada Fidel Castro ile tanıştırılır ve Fidel tüm oyuncular ile tek tek tokalaşır. Ardından Süer ile Fidel satranç oynamıştır. Süer 19. hamlede terk etmiş ve anı olarak satranç tahtasını Fidel Castro'ya imzalatmıştır.



Nevzat Süer, 1987 yılının karlı bir mart ayında 61 yaşında hayata veda etmiştir. Modern Türk satrancına büyük katkıları olan, her zaman mütevazılığı ile anılan Nevzat Süer'in müzisyen kişiliği satranç camiasında ancak vefat ettikten sonra öğrenildi, çünkü Süer ona müzikten söz açılmasına rağmen kendi müzisyenliğinden hiç bir zaman söz etmemiştir.


Nevzat Süer ödül alırken.
Nevzat Süer (solda) orkestradan arkadaşı ile.





Nevzat Süer - İlhan Onat


2 Temmuz 2013 Salı

Mikhail Nehemyeviç Tal (1936-1992)

Mikhail Tal,
1960 Dünya Satranç Şampiyonu.

1936 yılında Letonya'nın Riga şehrinde doğan Mikhail Tal aşırı agresif bir satranç stiline sahipti. Hayal gücünün çok geniş olması ve güçlü hücumu sayesinde pek çok başarı kazanmıştır. Satranç otoriteleri tarafından tüm zamanların en büyük hücum oyuncusu olarak kabul edilmiştir. Tal kombinatif becerilerinin şaşırtıcılığı sebebiyle "Riga Sihirbazı" olarak da anılır. Onun bu oyun stili satranç seyrini de renklendirmiştir. Oyunları esnasında kombinezon gördüğü zaman kendini tutamaz biran önce hamleyi oynamak için elini tahtaya götürürdü.

Satranca merak salmış gençler dönemin şampiyonlarına oyun stili olarak özenmekteydiler. Tal döneminde ise gençler kombinezonları görür görmez oynamaya çalışırlardı. Tabiiki gençler her zaman Tal kadar şanslı olmuyorlardı.

Mikhail Tal Dünya Satranç Şampiyonu ünvanını 1961'de Mikhail Botvinnik'e kaptırdıktan sonra şöyle dedi:

"Yenilgim Sovyet çocuklarını müthiş rahatlattı. Şimdi piyonlarını koruma işine geri dönebilirler."

Tal, kızıyla satranç oynarken.




Mikhail Tal: "İki tür feda vardır: doğru olanlar ve benimkiler."

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Stjepan Filipoviç (1916-1942)


1916 yılında güney Dalmaçya'da bulunan Opuzen şehrinde dünyaya gelen Stjepan Filipoviç lise yıllarından sonra ailesiyle Kraguyevats şehrine taşınır. Sanayinin gelişmiş olduğu, iş imkanlarının bulunduğu bu şehirde Filipoviç metal işçisi olarak işe başlar. 1937 yılında işçi hareketlerine katılır. Devrimci işçi hareketlerinde etkin bir kişi olan Filipoviç 1939 yılında tutuklanır. 1 yıl sonra Kraguyevats'ı terk etmesi koşulu ile serbest bırakılır. Şehirden ayrılmadan önce 1940 yılında resmi olarak Komünist Partisi'ne katılır. 

Nisan 1941'de Naziler'in Yugoslavya işgali sırasında gönüllü olarak Nazilere karşı Partizan hareketinde yer almıştır. Stjepan Filipoviç Partizan ordusundaki yoldaşları arasında Stevo ismiyle anılır. Stevo, silah sağlama ve Partizan hareketi için destekçi toplama konularında görevlendirilmiştir. İlk savaşta olağanüstü bir başarı göstermiş ve Partizan direniş saflarında hızla yükselmiştir. Kısa süre içinde tabur komutanlığına kadar yükselmiştir. 

24 Şubat 1942 tarihinde Naziler tarafından yakalanan Stevo, 22 Mayıs 1942'de Valyevo şehir meydanında idam edilmiştir.

İp boynuna geçirildiğinde Stevo önce şu cümleleri haykırır:

"Özgürlük savaşçıları çok yaşayın, kahrolsun faşistler ve Sırp halkına ihanet edenler...Sırp halkını baskıcılara karşı savaşa çağırıyorum."


Bu sözlerin ardından Alman komutan idam saatini beklemeden idam emrini vermiştir. Stevo meydan okurcasına iki yumruğunu havaya kaldırarak ölümünden saniyeler önce son sözlerini haykırır:
"Smrt faşizmu, sloboda narodu" (Faşizme ölüm, halka hürriyet)


Ülkesinin bağımsızlığı uğruna gözünü kırpmadan emperyalist devletlere karşı savaşan Stepjan Filipoviç, idam edilirken akılda bıraktığı onurlu duruşu ile hafızalarda yer edinmiştir.

Filipoviç heykeli, Valyevo


Emiliano Zapata: "Dizlerinin üzerinde yaşamaktansa ayakta ölmek yeğdir."

Sacco ve Vanzetti


Vanzetti & Sacco
Bartolomeo Vanzetti ve Nicola Sacco 1927 yılında elektrikli sandalyede katledildi.



Bartolomeo Vanzetti, 11 Haziran 1888'de Kuzey İtalya'daki Villafalletto'da doğmuş, önce pastacılık öğrenmek için babasının çiftliğini terk etmiş, ardından da 20 yaşında ABD'ye göç etmişti. Boston yakınlarındaki Plymouth'a yerleşmeden önce çeşitli işlerde vasıfsız işçi olarak çalışmış, 1919'da bir balık satıcısının mallarını devralmasının ardından sokaklarda balık satmaya başlamıştı. İtalya'dan ABD'ye göçen anarşistlerden duyduğu Proudhon, Kropotkin ve Malatesta'dan çok etkilenen Vanzetti, hayatını anarşizm mücadelesine adamıştı.

Nicola (Ferdinando) Sacco ise 22 Nisan 1891'de Güney İtalya'daki Torremaggiore'de doğmuş, Nisan 1908'de kardeşiyle birlikte babasının şarapçılık yaptığı köyü terk etmiş ve ABD'ye göç etmişti. Uzun süre bir ayakkabıcının yanında çıraklık yaptıktan sonra, iyi bir ayakkabıcı olmuştu. Karısı ve çocuğuyla İtalya'dan göçenlerin yaşadığı bir mahallede oturan Sacco'nun hayatı, göçmen anarşistlerle tanışmasının ardından tamamıyla değişmişti.


Sacco ve Vanzetti, Boston'da düzenlenen Galleanist Anarşistler toplantısında tanıştı. Bu toplantıdan sonra Sacco ve Vanzetti, diğer göçmen anarşistlerle birlikte askere alınmamak için Meksika'ya gittiler. Eylül 1917'de Meksika'dan ayrılan Sacco ve Vanzetti anarşizm mücadelelerini ABD'de sürdürdüler. Her ikisi de grevlerde, savaş karşıtı mücadelede ve devlet karşıtı propagandada aktif olarak yer almaktaydı. 22 şubat 1918'de ABD'nin en etkili anarşist gazetesi Cronaca Sovversiva bürosuna baskın yapılır, bu gazetenin yazarları arasında Sacco ve Vanzetti'de bulunmaktadır ve baskın anında büroda olmalarından dolayı göçmen anarşistler olarak polis kayıtlarına geçerler.

Bu olaydan iki yıl sonra,

15 Nisan 1920'de Boston'un banliyölerinde bir ayakkabı şirketinin paralarını taşıyan araç soyulur, araçta bulunan şirket muhasebecisi ve koruması vurularak öldürülür. Araçta bulanan yaklaşık 16 bin doları alan iki soyguncu, kimseye görünmeden kendilerini bekleyen arabaya binerek oradan uzaklaşırlar. Soygunun ardından göçmen anarşistler sorguya alınmaya başlanmıştır. Soygundan 3 hafta sonra şüpheli bir anarşisti yakalamaya çalışan bir polis ekibi, o esnada sokaktan geçen Sacco ve Vanzetti'yi şüpheli bulup durdurmuşlardır. Her ikisinin üzerinden silah çıkar ve orada tutuklanırlar. Fakat suçlu bulunmalarının sebebi taşıdıkları silahlardan çok Sacco'nun üzerinden çıkan anarşist bildiri olmuştur.

Sacco ve Vanzetti'nin hiçbir şekilde ilişkide olmadıkları bir soygundan ve işlemedikleri cinayetlerden yargılandıkları dava, 31 Mayıs 1921'de Massachusetts'te başlamıştır. Mahkemeye çıkarılan görgü tanıklarının muğlak ifadeleri dışında, savcının mahkemeye delil olarak sunduğu tek şey Sacco ve Vanzetti'nin göçmen ve anarşist olmalarıdır.

2 ay süren davada yapılan soygun ve iki adamın öldürülmesinden ziyade iktidarların korkulu rüyası anarşizm yargılanmaktadır. Göçmen anarşistleri bir an önce hapse atmak isteyen savcının iftiralarıyla dolu yargılama sürecinin ardından 14 Temmuz'da jüri Sacco ve Vanzetti'yi cinayetten suçlu buldu ve Sacco ve Vanzetti hapse gönderildi. Mahkeme kararın ardından ABD, Latin Amerika ve bazı Avrupa şehirlerinde geniş katılımlı eylemler düzenlendi. Ayrıca davanın yeniden görülmesi ya da valinin af yetkisini kullanması için pek çok başvuru yapıldı. Bu başvuruların altına imzasını atanların arasında H.G. Wells, George Bernard Shaw, Marie Curie ve Albert Einstein da bulunmaktaydı.

Ne var ki, 6 yıl boyunca düzenlenen çeşitli kampanyalara ve eylemlere rağmen, 27 Mayıs 1927'de Harvard ve M.I.T. rektörleri ile bir hukuk profesöründen oluşan danışmanlık komitesi eyalet valisinin af yetkisini kullanmasına gerek olmadığına karar verdi ve Sacco ve Vanzetti'nin ölüm cezaları onandı.

7 yıllık mahkumiyet günlerinden sonra infazın gerçekleştirileceği 22 Ağustos'u 23 Ağustos'a bağlayan gece, ABD'nin çeşitli kentlerinde, Berlin'de, Paris'te, Kopenhag'da, Amsterdam'da, Buenos Aires'te, Leipzig'de, Kahire'de, Belgrad'da, Varşova'da, Havana'da, Sydney'de, Melbourne'de ve daha pek çok kentte eylemler düzenlendi. Paris'te düzenlenen ve 150 bin kişinin katıldığı eylemde polisle eylemciler arasında çatışma çıkarken, Boston'da 250 bin kişinin katıldığı mitinge polis ve asker coplarla ve sopalarla saldırarak çok sayıda kişi gözaltına alır.


Sacco ve Vanzetti'nin tutsaklığının son bulması için Boston'da yapılan eylem, 1925.


Bir diğer eylem görüntüsü.

Dünyanın çeşitli yerlerinde, meydanlarda isimleri yankılanırken 23 Ağustos 1927'de gece yarısı Sacco ve Vanzetti elektrikli sandalyede idam edilirler. Ancak suçlulukları konusunda derin şüpheler mevcuttur. Amerikan adalet sisteminin ayıbı olarak hatırlanan davalardan biridir Sacco ve Vanzetti davası. Yükselişte olan İtalyan, göçmen ve anarşistlere olan antipati ve nefret, Sacco ve Vanzetti'nin hayatına mal olmuştur.

İdamın ardından Nazım Hikmet aşağıdaki şiiri kaleme alır:

"Onların cebinde fırkamızın bileti yoktu.

Onlar, kurtuluşun kapısına varmayı,
ferdin cesur hamlelerinden uman
iki saf ve namuslu çocuktu!
Ne milyonların rehberiydi onlar,
ne de inzibatlı bir inkilap ordusunun askeri!
İhtilalin sıra neferiydi onlar,
İhtilalin namuslu iki neferi.
Yanıyordu kanlarında şavkı İtalya güneşlerinin.
Koştular temiz esmer alınlarla hayatın sesine,
dövüştüler yanında dövüşen kardeşlerinin.
Yeni dünyada düştüler eski zulmün pençesine!
Yedi yıl ölümün karşısında gülerek durdular.
Elektrikli iskemleye
kadife bir koltukmuş gibi oturdular.
Yürekleri dört bin volta yedi dakka dayandı,
yandı yürekleri
yedi dakka yandı!...
Cani değildiler, kurban gittiler bir cinayete,
kurban gittiler dolarların emrindeki adalete!.
Hayatlarında olmadılarsa da kitlelerin rehberi,
ölümleriyle şâhâ kaldırdı kitleleri
ihtilalin neferi!.."


Yargıçlara son sözüm
Vanzetti'nin idamından kısa süre önce kendisiyle görüşen bir gazeteciye söylediklerinden bir pasaj gazetelerde "Vanzetti yargıçlara ne diyor" başlığıyla yayımlandı. Sonradan ABD'deki üniversitelerin birçoğunun ders kitaplarına geçen bu konuşmayı, 1957 yılında Can Yücel "Yargıçlara Son Sözüm" başlığıyla Türkçe'ye çevirdi ve konuşmanın son bölümünü şiirleştirdi:

Bartolomeo Vanzetti
"Bunlar gelmese başıma, siz çıkmasaydınız karşıma
ona buna dert anlatacağım diye köşe başlarında
harcar giderdim ömrümü,
silik, belirsiz, yenilmiş titretir giderdim kuyruğu.
Ama şimdi öyle mi ya!
Bizim başarımız bu ölüm, bizim zaferimiz bu.
Dünyada aklımıza gelmezdi böyle yararlı olacağımız,
insanlık için, adalet için, hürlük için
es kaza gördüğümüz bu hizmeti
bir kere değil, on kere yaşasak yapamazdık.
Dediklerimiz, hayatımız, çektiklerimiz hiç kalır bunun yanında
hiç kalır yanında idamımız bir kunduracıyla bir işportacı parçasının idamı
Yaşayacağımız o son anı elimizden alamazsınız ya!

O bizim işte, o bizim zaferimiz."



Binlerce insan Sacco ve Vanzetti'yi son yolculuklarında yalnız bırakmadı.



Bandista grubundan Sacco ve Vanzetti anısına "selam size"


Bugün bir çok ülkeye demokrasi ve özgürlük götürdüğü iddiasında bulunan bu esnada milyonlarca insanın ölümünün sorumlusu olan, insan hakları ve adalet timsali iddiasındaki ABD yok saymak, silmek ve unutturmak istediği yargı skandallarından biride bu olaydır. Ülke halklarının adalet ve özgürlüklerini savunduğunu ileri süren ABD, 1997 yılında kendi ülkesinde Teksas'ın bağımsızlığını talep eden grup üyelerini apar topar yakalatmış ve ABD hukuku tarafından 99'ar yıl hapis cezasına çarptırılmışlardır.